Ebeveynler Çocuklarının Başarısız Olmalarına Neden İzin Vermeli?



Bundan 13 yıl önce henüz yeni bir öğretmenken, titrek bacaklarımla sınıfımda sürekli tökezleyip dururdum. Kızı intihal yaptığı için disiplin soruşturması başlatacağımı bildirmek üzere bir öğrencinin annesini okula çağırmak zorunda kaldım. Kızı intihal yap

“Bunu yapamazsınız. O yanlış bir şey yapmadı” dedi annesi bana öfkeli bir şekilde.

“Ama yaptı. Paragrafların tamamının internet sitelerinden aynen alındığını anladım” diye kekeledim.

“Hayır, o yapmadı demek istedim. Ben yaptım. Ödevi ben yazdım.”

Ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum, ama az önce duyduğum şeyi sindirmek için bir an durmak zorunda kaldığımdan kesin olarak eminim. Peki ne yapmalıydım? Anneyi okuldan mı uzaklaştırmalıydım? Öğle teneffüsü cezası verip onu içeride tutmalı ve tahtaya yüz kez “Bir daha internetten aynen aldığım makaleleri kullanarak kızımın ödevini yazmayacağım” diye mi yazdırmalıydım?

Anne bütün dürüstlüğüyle bir savunmada bulundu: Kızı fazlasıyla stresliydi ve onun hastalanmasını ya da bunalmasını istemiyordu.

Sonunda öğrencim benden bir sıfır aldı ve ödevi kendisine tekrar yaptırdım. Kendisine! Elbette öğrencinin annesine disiplin verme yetkisine sahip değilim, ama bunu rüyalarımda çok kez yaptım.

Bu deneyimden annenin ne kazandığından emin değilim ama kızı, yapılan bir hareketin sonuçlarını anlamayı öğrendi ve ben de bir “başarı” hikayesi kazandım. Beni artık eski “taktiklerle” rahatsız etmeyin: Çocuğunun matematik ödevine biraz fazla yardım eden anne, öğrencinin fen projesini yapan baba. Lütfen. Zamanımı harcamayın.

Bugünlerde öğretmenlerin birbirlerine anlattıkları hikayeler aşırı korumacılığın yepyeni bir düzeyini ortaya çıkarıyor: Çocuklarını sürekli bir çaresizlik ve güçsüzlük hali içinde yetiştiren ebeveynler; kaygılı bir yetişkinliğe doğru giden ve kaçınılmaz tersliklerle ve hatalarla başa çıkmak için ihtiyaç duyacakları duygusal kaynaklardan yoksun çocuklar…

Queensland Teknoloji Üniversitesi’nden Judith Locke’un bir çalışmasını okuyana kadar kendi “başarı” hikayelerimin çok iyi örnekler olduğuna inanırdım. Bana göre tüm bu deneyimler, aşırı ebeveynlik konseptiyle ebeveynlik “mesleğini” icra edenlerle yaşanan bir imtihandı.

Bu çalışmada aşırı korumacı ebeveynlik şöyle tanımlanıyor: “Ebeveynlerin, çocuklarının şimdiki ve gelecekteki kişisel ve akademik başarılarını artırmak için yaptıkları yanlış girişim.” Bu davranışları anlamak için araştırmacılar psikologlarla, rehber öğretmenlerle ve öğretmenlerle anketler yaptı. Bu kişilere, aşırı korumacı ebeveynlik örneklerine şahit olup olmadıkları soruldu ve bahsettikleri örnekleri tanımlamaları istendi. Örneklemin görece küçüklüğüne ve subjektif kişisel bildirim yönteminin tartışmaya açık olmasına rağmen araştırmadan alınan örnekler, uzun sohbetlere yetecek kadar geniş bir “malzeme” sağlıyor.

Aşırı korumacılık örneklerinin bazıları oldukça klasik: Bir çocuğun kampa gitmesine ya da araba kullanmayı öğrenmesine izin vermemek. Örneklerdeki bir ebeveyn, 10 yaşındaki çocuğunun yemeğini onun için kesiyor ya da 16 yaşındaki çocuğu yemek konusunda çok seçici olduğu için partilere ayrı tabaklarda yemek getiriyor. Ah içim sıkıldı! Bu çocuklara acısam da onlar için o kadar da endişelenmiyorum. Çünkü bir gün zaten kendi başlarına kalacaklar ve aşırı korumacı çocukluklarından kendilerini kurtaracaklar ve iyileşecekler.

Beni en çok endişelendiren, bir çocuğun özgüvenini yıkan ve bağımsızlıkla ilgili eğitimi baltalayan aşırı korumacı ebeveynlik örnekleri. Araştırmacılara göre bu tür bir ebeveynlikten “suçlu” olan aileler, gerçekler ne olursa olsun çocuğunun algısını tek gerçek olarak kabul eden ve yetişkin yerine hızlıca çocuğuna inanan ve çocuğunun hatalı olma ihtimalini tamamen reddedenler.

Bu, biz öğretmenlerin en sık gördüğü şey: Araştırmacıların da dediği gibi “aşırı reaksiyon gösteren ve çocuktan talepleri çok düşük olan” ebeveynler. Bu ebeveynler çocuklarının ihtiyaçlarına ve sorunlarına aşırı reaksiyon gösteriyorlar ve kendi problemlerini çözmeleri için çocuklarına hiç şans vermiyorlar. Bu ebeveynler, çocuklarından ufacık bir istek dolayısıyla gelen telefonlardan sonra hemen bu istekleri yerine getirmek üzere okula koşuyorlar. Bunlar, unutulan öğle yemekleri, unutulan ödevler ya da unutulan üniformalar gibi malzemeler olabiliyor. Ve yine bu ebeveynler sömestr karnelerinde daha iyi notlar talep ediyor ya da çocuklarını okuldan almakla tehdit ediyorlar. Çalışmaya katılanlardan biri problemi şöyle tanımlıyor:

“Çocukları, eylemlerinin sorumluluğunu (ve doğal sonuçlarını) almayı öğrenemeyecek kadar fazla korumacı olan çok sayıda ebeveynle çalıştım. Çocuklar her şeye hakkı olma hissi geliştirebiliyor. Ebeveynler okulla güvene ve işbirliğine dayalı ve çözüm odaklı bir tutumla ilişki kuramıyorlar. Oysa bu tür bir ilişkiden hem çocuk hem de okul fayda sağlar.”

İşte bunlar beni en çok endişelendiren aileler. Yani çocuklarının öğrenmesine izin vermeyen aileler. Biliyorsunuz öğretmenler sadece okumayı, yazmayı ve aritmetiği öğretmiyor. Biz çocuklara sorumluluk, organizasyon, iyi davranışlar, sınır koyma ve öngörü de öğretiyoruz. Bu beceriler belki testlerle ölçülemez ama çocuklar yetişkinliğe uzanan yolculuklarında yol aldıkça, bu beceriler şimdiye kadar öğrettiğimiz en önemli yaşam becerileri olur.

Ebeveynlerin çocuklarının öğretmenlerine kör bir şekilde güvenmelerini önermiyorum. Bunu ben bile asla yapmam. Ama çocuklar hata yapabilirler. Ve çocuklar hata yaptıklarında ebeveynlerin unutmaması gereken çok önemli bir şey var: Hataların sonuçlarının eğitimsel faydaları bir hediyedir, bir görev ihmali değil. Yıllar geçtikçe “en iyi” öğrencilerim – hayatlarında en mutlu ve başarılı olanlar – hata yapmalarına izin verilen, yanlış adımlar için sorumluluk alan ve hatalarıyla yüzleşme cesareti gösteren öğrencilerim oldu.

13 yıl önce yaşadığım olaydaki annenin “doğruyu” görmesi için neler yapabilirdim diye düşünmekten vazgeçtim artık. O tren kaçtı ve ben kızı için elimden gelenin en iyisini yaptım. Her sene bazı ebeveynlere şu güvenceyi veriyorum: “Bu hatalar çocuğunuzun başına gelen en güzel şey olacak.” Ve çoğu ebeveynin bana hiç inanmadığını kabul edeli çok oluyor. Ama önemli değil. Ben sabırlıyım. Ortaokulda öğrettiğim dersler yıllarca hatırlanmıyor ve ben de teşekkür kartları beklemiyorum.

Günlük derslerin ve eğitim ihtiyacı olan çocuklarla geçirdiğim zamanın tadını çıkarmayı ve buralarda tatmin aramayı öğrendim. Ama yine de her gün hayalini kurduğum bir şey var: Öğrencilerime hayata karşı esnek olabilmeyi, ergenliğin baskısı altında kendi yollarını bulabilmeyi ve zorluklar karşısında sıkı durmayı öğretmeyi yani kısacası çocukları yetkin ve kendine güvenen yetişkinlere dönüştürme gücüne sahip becerileri öğretmeyi başarabilen bir öğretmen olmak.